This seemingly ordinary observation has some very important philosophical implications such as the following: the I is always composed of two pieces (me and the other) the I cannot begin to think by itself by virtue of being intertwined with the external world from the beginning, the consciousness of self is not independent and always lags behind. This mixture is comprised of two things at least. Noting the difference between affectio and affectus in his creative readings of Spinoza, Deleuze points out that affectio is a “mixture” at the origin of every kind of experience. The second, seeing mistake merely as an obstruction, may try to isolate it. The first approach may try to make full use of falsity and turn it into a part of an efficient process or organization. While one of these approaches considers falsehood as something to be analysed and repaired or corrected -that is, not merely an obstacle but a necessary stage in the process of gaining knowledge- the other considers it to be an unfortunate waste of time and effort. I will claim that our way of doing philosophy depends on our attitude toward these alternatives. Is acquiring knowledge supposed to accept the falsity or mistake in a certain sense and correct or overcome it by means of analysing or do away with it completely in order to achieve truth immediately. It is the opposite of truth and meaningfulness, yet somehow it has an existence of its own. Biz bu kavramın hem kişisel hem de toplumsal eğitim sürecini anlama açısından önemli bir teorik çerçeve sunduğunu, anlamanın ta en baştan dışarısı ile karışık olma bakımından onun bilgisini içerdiğini, ama sadece dışarısının değil kendimizin de bilgisini içerdiğini, bu yüzden de doğru bilgiye giden sürecin bir affectio çözümlemesi olması gerektiğini çoğu hatamızın kaçınılmaz doğasını fark etmenin eğitim sürecinin temel meselesi olduğunu, eğitimin bu bakımdan hatanın ontolojik ve epistemolojik değerine yeterince önem vermediğini düşünüyoruz Anahtar Kelime:įalsity or mistake is usually seen as a negativity that should be done away with by means of education. Öyleyse düşünmeye çoğu zaman kendimizi içinde bulduğumuz (düşünmeye sadece kendimizden başladığımız düşüncesi gibi) bir yanlıştan, yani hatadan başlıyor ve buradan doğruya gitmeye çabalıyorduk. Bu basit gibi görünen gözlem bizim her zaman en az iki olduğumuz, düşünmeye asla kendimizden başlayamayacağımız, ta en baştan dışarısı ile karışık olma bakımından ben bilincimizin dışarıdan bağımsız bir süreçle ortaya çıkmadığı ve daima arkadan geldiği gibi önemli felsefi kabuller içeriyordu. Bu karışım en az ikiden meydana geliyordu. Deleuze, yaratıcı Spinoza okumalarında, Spinoza'daki affectio (duygulanım) ile affectus (duygu) kavramları arasında ayrımı görerek affectio'nun her deneyimin kökeninde olan bir "karışım" olduğuna dikkat çekti. İlk tavır hatadan sonuna dek faydalanarak, onu verimli bir sürecin parçası haline getirme çabası içine girerken, diğeri hatayı süreci sekteye uğratan bir sorun olarak görüp onu izole etmeye çalışabilir. Yanlışı, hatayı çözümleyerek düzeltme, onarma tavrı, hatayı salt bir olumsuzluk olarak değil, doğruya giden yolda zorunlu bir aşama olarak görürken diğer tavrın hatayı bu süreçte olmaması gereken bir zaman kaybı olarak niteleyeceğini düşünebiliriz. Doğruya ulaşma, hata ya da yanlış denilenin çözümlenerek ve bir ölçüde kabullenip, korunarak düzeltilmesi midir yoksa üzerinde durulmadan, hızla doğrusuyla yer değiştirilip, tamamen ortadan kaldırılması mı? Bu seçeneklere karşı tavrımızın nasıl bir felsefe yaptığımızı, böylelikle de eğitime nasıl baktığımızı belirlediğini ileri süreceğiz. ![]() ![]() ![]() O doğru ve anlamlı olanın zıddı, bir olmaması gereken ama yine de her nasılsa var olan olarak görülür genellikle. Hata ya da yanlış, çoğu zaman eğitim yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılan bir olumsuzluktur.
0 Comments
Leave a Reply. |